Ana Sayfa

Hakkımızda

Ürün Çeşitlerimiz

İznik Çinisi

İznik Çini Desenleri

İletişim


 

                                                                      İZNİK ÇİNİ DESEN İSİMLERİ VE ANLAMLARI

 

LALE-KARANFİL-GÜL-SÜMBÜL-SERVİ AĞACI GİBİ YARI ÜSLÜPLAŞTIRILMIŞ ÇİÇEKLER : Çini sanatının en yüksek ve olgun dönemi olan XVI. yüzyıl eserlerinde hemen hemen bütün bahçe çiçeklerini bulmak ve o müstesna kırmızısı ile lale , karanfil, gülü seyretmek mümkündür. XVI. yüzyıl Kanuni devrinde sarayın sernakkaşı Kara Memi tarafından bu üslubun ortaya çıkarıldığını biliyoruz.Bu dönemde bahçe çiçekleriyle beraber, bahar dalları ve servi ağacı da çok sık karşılaştığımız motiflerdendir.

 

HATAYİ : Muhtelif çiçeklerin dikine kesitinin ,anatomik çizgilerinin üslüplaştırılmasıyla ortaya çıkan şekildir.

 

PENÇ: Hatayi grubundan penç ismiyle bilinen bu motifler, bitki kaynaklı olup herhangi bir çiçeğin kuşbakışı görüntüsünün stilize edilerek çizilmesiyle elde edilmiştir.Basit penç ; adından da anlaşılacağı gibi 5 yapraklı olur

 

GONCAGÜL: Tam açılmamış bir çiçeğin boyuna kesitinin tezhip üslubuna çekilmiş halidir.

 

SİMURG: Osmanlılar’ın Anka veya Zümrüdü Anka dedikleri Simurg “devlet kuşu“ olarakta bilinir. Kafdağı'nın arkasında yaşadığına inanılan bu kuş ,iri gövdeli ,son derece renkli ve ihtişamlı kuyruğa sahip, kuvvetli bir yaratık şeklinde tasvir edilmiştir. Ejder ile mücadele edecek kadar yırtıcı ve güçlü olarak kabul edilir.Simurg mana olarak Farsçada otuz ve kuş “si-murg”kerimesinden meydana gelmiştir ki, bu da otuz ayrı kuşun özelliklerini üzerinde taşıdığına işarettir.İnsan gibi konuşma kabiliyetine sahip olan simurg'un güneş ve ateşten yaratılmış olduğuna inanılır.Son derece renkli ve süslü bir kuş olan Simurg'un yeşil renk olduğu farzedilerek Zümrüdü Anka denmiştir.

 

BULUT (ÇİN BULUTU): Türk tezyini sanatlarında önemli bi yer işgal eden bulut motifinin çıkış yeri olarak Çin gösterilir.Türkler ise her konuda olduğu gibi sanattada gerçekçi davranmışlar ve ilham kaynağı olarak hayran kaldıkları sevdikleri tabiatı seçmişlerdir. Bu sebeple ister Çin’den alınmış olsun ister bizzat kendileri çizmiş olsun gerek kullanım tarzı gerek çizim şekilleri itibariyle Türklerden bulutun çıkış noktası tabiattır.

 

ÇİNTEMANİ: Üçgen şeklini hatırlatan, ikisi altta biri üstte üç yuvarlak ve iki dalgalı çizgiden meydana gelir.Osmanlı sanatkarları bu motifi güç, kuvvet ve saltanat sembolü olarak kabul etmişlerdir.Üç yuvarlak pars postundaki beneklere iki dalgalı çizgi ise kaplan postuna benzetilmiştir.

 

MÜNHANİ: Kelime manası “eğri” demek olan münhani XIII. ve XIV. yüzyıla kadar Rumi motifiyle tam bir beraberlik gösterir.Münhani tezyinatta kenar suyu veya müstakil desen olarak kullanılır.Bunlar simetrik olduğu gibi aynı şeklin tekrarından meydana gelmiş yürüyen desenler de olabilir.

 

RUMİ: Rumi’ni Uygur Türklerinden gelme bir motif olduğu, ince hesap ve kurallar çerçevesinde çizildiği görülür.Rumi’ni kelime manası “ANADOLUYA AİT “ demektir.XV. ve XVI. yüzyıllarında en gelişmiş haldedir.Çizilişine göre birçok çeşidi vardır.

 

ULAMA DESENLER: Ulama kelimesi birbirine bağlı devam eden anlamına gelmektedir.Klasik ismi ile ulama, yakın tarihimizde batı dillerinden alınan ismi ile raport denilen bu desenlerin, en belirleyici özelliği her yönde istenildiği kadar genişleme kabiliyetine sahip oluşudur.Daha çok, geniş alanları bezemek için kullanılan bu desenlerin nihayetsiz genişleme özelliği başlama ve bitiş noktalarını ele vermez.

 

ŞAHMARAN: Camsab ve arkadaşları birlikte bir kuyu bulurlar içi ağzına kadar bal doludur. Aşağıya inip arkadaşlarına balı yukarı çıkarmasına yardım edince onların aç gözlülükleri yüzünden kuyuda bırakılır. Küçük bir ışık görür o delikten geçince dünyanın en güzel çiçekleri ve yeri olan Şahmaran’ın evine girmiştir. Etrafı yılanlarla kaplı olduğu halde Şahmaran “ Sen bizim misafirimizsin sana zarar vermeyiz” demiştir hikayesini uzun uzun anlattıktan sonra onun yanında yıllar boyunca yaşamıştır.

Ailesini özleyen Camsab, Şahmaran’a yalvarıp ailesinin yanına dönmek istediğini söyler izin ister bir şartı vardır hiçbir zaman hamama girmeyip kimseye de yerini söylemeyecekti kabul edip kuyudan ayrılır. Yıllar geçer ve kral hastalanır çaresinin şahmaran’nın etinde saklı olduğunu söyler herkes zorla hamama götürülür buraya girdiği zaman vücudu pullarla kaplandığı görülür.

Yapılan işkenceler sonucu dayanamayıp Şahmaran’ın yaşadığı yeri gösterir. Şahmaran insanlara güvenilmeyeceğini bir kez daha öğrenmiş olur ama çare yok son bir iyilik yapmak ister toprak çanakta pişirildiğinde ilk suyu zehirli olduğunu onun kendisinin içmemesini söyler etinin de krala yedirirse iyileşecektir. Camsab’ta dediği gibi yapar ilk suyu Vezire içirir ve zehirlendirir etini de krala yedirdikten sonra iyileşir. Camsab vezir olarak kral’ın yanında bir ömür yaşar.

  

FATMA ANA ELİ: Fatma, helvayı kavururken, eşi Hz. Ali'yi genç ve güzel bir odalıkla görünce, pişen helvaya elini daldırıyor ancak hiç bir şey olmuyor ve helvayı böyle kavurmayı devam ediyor. O günden sonra Hz. Fatma'nın elinin kutsallığına, gücüne, yenilmezliğine, her güçlüğün adeta onun eliyle aşılacağına inanılıyor.

 

KIZ KULESİ GALATA KULESİ AŞKI: Kız Kulesi ise MÖ 5. Yüzyıl’da Yunanlılar tarafından yapılmıştır. Bütün aşıkların yıllarca oturup Salacak Sahili’nden Kız Kulesi’ni izlemesine sebep olmuştur. Kız Kulesi de aşıkları izledikçe kendi yalnızlığını hissetmiştir git gide…

Bir gün karşısında Galata Kulesi yükselmiş tüm büyüleyici duruşuyla… Tahminlere göre 507 yılında Roma’lılar tarafından yapılmıştı. İşte o an Kız Kulesi ve Galata Kulesi tüm İstanbul huzurunda birbirlerine aşık olmuşlar. Fakat araya giren koskoca İstanbul Boğazı, imkansızlaştırmış aşklarını.

     İmkansız aşk karşısında günden güne eriyip soluyormuş Kız Kulesi. Galata Kulesi ise Kız Kulesi’ni böyle gördükçe kahroluyormuş ve duygularını duyurabilmek amacıyla mektuplar, şiirler yazıyormuş.

Günlerden bir gün, Ahmet Çelebi çıkıvermiş Galata Kulesi’nin tepesine. Amacı oradan Üsküdar’a uçmakmış. Galata Kulesi, Ahmet Çelebi’ye uçmadan önce tüm aşkını dile getirmiş ve yazdığı mektupları vermiş. Hezarfen Çelebi dayanamamış bu aşkın çaresizliğine, almış mektupları ve atlamış Galata Kulesi’nden.

   Rüzgar o kadar kuvvetliymiş ki mektuplar dağılmış Boğaz’ın dört bir yanına. Yine de Kız Kulesi anlamış, Galata Kulesi’nin ona ne kadar aşık olduğunu ve martılarla birlikte şarkılar söyleyerek dile getirmiş aşkını. İmkansız olan aşk artık karşılığını bir şekilde gördüğü için iki kulede parlamış İstanbul’da günden güne…

    İşte bu efsanevi aşk nesilden nesile ve İstanbul’a ilham kaynağı olmuş.

İstanbul deyince aklıma kuleler gelir Ne zaman birinin resmini yapsam öteki kıskanır Ama şu Kızkulesinin aklı olsa Galata kulesine varır Bir sürü çocukları olur.                              

                            Bedri Rahmi Eyüpoğlu

 

                                                    KAYNAKÇA

 -Türk Tezyini Sanatlarında Motifler ( Dr.İnci A. Birol - Prof.Dr. Çiçek Derman)

 -Türk Tezyini Sanatlarında Desen Tasarımı Çizim Tekniği Çeşitleri (İnci A. Birol)

 
Copyright www.baskabiyer.net © 2008 Tüm Hakları Saklıdır. Başka Bi Yer İznik.